Özet:
İnvazif (girişimsel) olmayan biyobelirteç tabanlı bir test, endometriozis için tanı gecikmesinin kısalmasına yardımcı olabilir.
En çok incelenen biyobelirteç kaynakları periferik kan ve endometriumdur (rahim içini döşeyen tabaka). Endometriozis biyobelirteçlerinin keşfi çoğu zaman hipoteze dayalıdır, yani hastalık patogenezindeki rollerine göre bir veya birkaç biyobelirteç araştırıldığında keşfedilir. Alternatif olarak, “omics” teknolojileri kullanılarak bir hipotez oluşturma yaklaşımı izlenmiştir. Endometriozis için çeşitli biyobelirteçler araştırılmış, ancak klinik kullanım için herhangi bir biyobelirteç onaylanmamıştır. Endometriozis biyobelirteç alanında birçok zorluk vardır. Gelecekte, toplama ve raporlama yöntemleri, yüksek oranda güçlendirilmiş çalışmalar için büyük ölçekli uluslararası işbirliğine olanak sağlamalıdır.
Endometriotik lezyonların histolojik doğrulamayla laparoskopik (kapalı operasyon ile) görüntülenmesi endometriozis tanısı için altın standarttır. Ancak, bu tanı prosedürü, laparoskopiye ve hastalık/ semptomların değişkenliğine bağlı olarak, semptomların başlangıcından itibaren 8-10 yıla kadar büyük bir gecikmeye sahip olabilir.
Transvajinal ultrason gibi başka bir yöntem de derin nodüller ve overyan endometriotik kistlerin tanımlanması için yararlıdır, fakat klinisyene bağlıdır ve yüzeyel peritoneal lezyonların saptanması için sınırlı doğruluktadır. Bu nedenle, yüksek oranda doğruluğu olan invazif olmayan bir biyobelirteç, endometriozis tanısında çekici bir alandır.
Gelişim ve Rejenerasyon Organ Sistemleri Bölümünden (Leuven, Belçika) D’Hooghe ve arkadaşları yakın zamanda endometriozis tanısı için yeni biyobelirteçler ve bu belirteçlerin klinik pratiğe getirilmesindeki zorluklar hakkında bir genel bakış açısı sağlamak için “Best Practice & Research Clinical Obstetrics and Gynaecology” adlı dergide bir derleme makalesi yayınladı.
Periferik kan analizi, minimal invazif bir prosedürle elde edilebildiği için yararlı bir biyobelirteç kaynağıydı.
Çalışılan periferik kandaki bazı biyobelirteçler arasında sitokinler ve inflamatuar, oksidatif stres, immün/otoimmün ve ağrı ile ilgili belirteçler bulunmaktadır.
Daha önce çalışılan sitokinler ve inflamatuar proteinler, (i) peritoneal inflamasyonun bir göstergesi olan CA-125 idi, ancak diğer jinekolojik hastalıklarda yükseldiği için daha düşük özgüllüğe sahipti; (ii) bir pro-enflamatuar sitokin olan IL-6 endometriozis serumunda düşük düzeyde tespit edildiği için sorun olmuştu; (iii) inhibitör sitokin olan IL-35, infertilite (kısırlık) veya benign yumurtalık tümörleri ile karşılaştırıldığında endometrioma (çikolata kisti) hastalarında daha yüksek elde edildi; (iv) YKL-40, enflamatuar protein, infertil olanlara göre endometriozisli kadınlarda anlamlı olarak daha yüksektir; (v) dolaşımdaki hücre kaynaklı mikropartiküller evre 3-4 derin infiltratif endometrioziste yüksekti; (vi) tümör nekroz faktörü reseptörü I (sTNFR-I) ve sTNFR-II, tüm evre endometriozisli kadınlarda belirgin olarak anlamlı daha yüksek idi.
Stres belirteçleri, toplam ve aktif miyeloperoksidaz seviyeleri (MPO) olup endometriozisli ve benign jinekolojik rahatsızlıkları olanlara kıyaslandığında anlamlı olarak farklı olup süperoksit dismutaz (SOD) ve glutatyon peroksidaz (GPx)’ın tanı değerinin belirsiz olduğu görüldü.
Bir immünomodülatör protein olan Galectin-9 dahil şimdiye kadar incelenen immün belirteçler, sınırlı diagnostik doğruluk göstermiştir.. Otoantikorlar gibi diğer otoimmün belirteçler, 6 otoantikordan oluşan bir panel (anti-tropomodulin (TMOD) 3b, anti-TMOD3c, anti-TMOD3d, anti-tropomyosin (TPM) 3a, anti-TPM3c ve anti-TPM3d) kullanılarak umut verici sonuçlar verdi; fakat daha fazla ileri araştırma gereklidir.
Ağrı ile ilişkili marker (plazma beyin kaynaklı nörotrofik faktör), endometrioma ve iyi huylu jinekolojik rahatsızlıkları olan kadınlar arasında ayrım yapabildi ancak peritoneal endometriozis veya derin infiltratif endometriozisi tespit edemedi. Dolaşımdaki endometrial hücreler gibi diğer kaynaklar, endometriozisin periferik kanında daha yüksek oranda bulundu, ancak şu anda, bu hücreler için güvenilir bir kantifikasyon yöntemi mevcut değildi.
Biyobelirteç keşfine hipotez-güdümlü olmayan yaklaşım genellikle proteomik, dizileme ve mRNA mikrodizi dahil olmak üzere “omics” yöntemlerini içerir. Bu yaklaşım, seçicilik ve özgüllüğü artırmak için panel biyobelirteç keşfinin ek faydasını taşıyabilse de, hasta seçimine, metodolojiye ve analize özel kriterler konusunda yüksek karmaşıklığa bağlı olarak sıklıkla doğrulama zorluklarından muzdariptirler.
Özetle, endometriozis teşhisi için bir biyobelirteç sistemi paneli gereklidir. Bağımsız bir kohortta kapsamlı biyobelirteç validasyonu, klinik olarak yararlı, invazif olmayan bir test geliştirmek için çok önemlidir.
Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Seher SARI