7 Haziran günü derneğimizin ilk Webinar’ını “Endometriozis 2020 Güncel Durum” başlığıyla gerçekleştiriyoruz. Detaylı programa aşağıdan ulaşabilirsiniz. Cerrahi TV‘de yayımlanacak toplantıya davetlisiniz.

7 Haziran günü derneğimizin ilk Webinar’ını “Endometriozis 2020 Güncel Durum” başlığıyla gerçekleştiriyoruz. Detaylı programa aşağıdan ulaşabilirsiniz. Cerrahi TV‘de yayımlanacak toplantıya davetlisiniz.
Moderatör: Ümit İnceboz
Endometriozis Ultrasonografisi: Kompartman kompartman yaklaşım; C.Exacoustas
Sunum 30 dak. Tartışma: 5 dak.
Endometriozis medikal tedavi; Kime? Nasıl? Engin Oral
Sunum 20 dak. Tartışma: 5 dak.
Endometrioma cerrahisi; Standart Teknik Olmalı? Ahmet Kale
Sunum 20 dak. Tartışma: 5 dak.
Derin Endometriozis: Adım Adım Taner Usta
Sunum 20 dak. Tartışma: 5 dak.
Endometriozis ve Ağrı: Ne Biliyoruz? Michael Hibner
Sunum 20 dak. Tartışma: 5 dak.
Ekstragenital Endometriozis: Sınırımız Var mı? Camran Nezhat
Sunum 20 dak. Tartışma: 5 dak.
Toplam 2 saat 35 dak
Endometriozsizde yeni bir tema: Demir aracılı hücre ölümüne direnç.
Önemli Noktalar
Önemi
Ne yapıldı?
Veriler
Özet
Endometrioziste, ötopik endometrium, demir aracılı programlanmış hücre ölümü, yani ferroptozis sürecine direnç gösterir. Ötopik endometrial hücreler ferroptozis ile programlanmış hücre ölümüne maruz kalmadıkları sürece, vücuttan atılması gereken hücreler hayatta kalacak ve retrograd menstrüasyonla periton ve karın boşluğuna implant edilecektir. Bu ektopik lezyonlardaki lokal kanama ve enflamasyon, adhezyon ve büyümeyi destekleyen demir ve serbest radikaller açısından zengin bir ortam sağlar. Endometriozisli hastalarda aşırı demir yükü, toplam vücut demir içeriğiyle yansıtılamaz çünkü periton boşluğuna lokalizedir.
Lokalize demir fazlalığı ve bunun neden olduğu enflamasyon, endometriotik odakların daha da ilerlemesine katkıda bulunur. Endometriotik odaklar, enerji ve hücre çoğalması açısından artan hücre içi demirden faydalanmalarına izin veren mekanizmalara sahiptir. Ayrıca, bir mevalonat kolesterol biyosentez yolağı yoluyla hareket eden ferroptozis ile hiperkolesterolemi arasında bir bağlantı vardır. Hiperkolesterolemili kadınlarda hiperaktif bir mevalonat yolu endometriotik dokular için koruyucu olabilir.
Yazarlar, “Ferroptozise dirençli moleküler ve hücresel mekanizmaların çözülmesi, sadece endometriozis ile ilgili bilgileri geliştirmekle kalmayacak, aynı zamanda tanı ve tedaviye farklı yaklaşımlar da sağlayabilecektir” şeklinde görüşlerini belirtmişlerdir.
“Journal of Clinical Medicine“ dergisinde yayınlanan bir çalışmanın da doğruladığı gibi, histeroskopi ve laparoskopik cerrahi etkin ve güvenilir tedavi edici yöntemlerdir. Bu yaklaşım cerrahiden sonraki uygun zamanda yapay döllenme ve in vitro fertilizasyon (IVF) gibi yardımlı üreme teknikleri ile kombine edildiğinde çok daha etkin hale gelir.
Çalışmanın sonucuna göre bu iki tekniğin kombinasyonu kadınların üreme performansını anlamlı derecede arttırıyor, ve onların iyilik halleriyle yaşam kalitelerini yükseltiyor.
Bu çalışma için Macaristan’dan Dr. Miklos Koppan önderliğinde bir araştırma grubu endometriozis ilişkili infertilitesi olan kadınların verilerini topladı. Tüm kadınlar histero-laparoskopik cerrahi geçirmiş ve cerrahiden önce en az bir fertilite tedavisi (yapay döllenme veya IVF) almıştı.
455 kadının tamamı çalışmayı tamamladı. Bunlardan 370 kadın (%81.3) cerrahi sonrası gebe kaldı, ve 327’si başarılı bir şekilde canlı doğum ile sonuçlandı. Gebeliklerin tamamının 146’sı (%39.5) spontan gebelik iken 14 tanesi yapay döllenme ile (%3.8) ve 210 tanesi de IVF (%56.8) ile oluşmuştur.
35 yaşında ve daha genç olan kadınlarda, 35 yaşından büyük olanlara kıyasla cerrahi sonrası gebelik şansı daha yüksek bulundu.
Araştırmacılar; yardımlı üreme tekniklerinden birinin doğru zamanda kullanımının cerrahi sonrası fertiliteyi 35 yaş ve daha genç hastalarda %91.3, 35 yaş üstünde ise %74.1 arttırdığını hesapladılar.
“Histero-laparoskopiyi fertilite çalışmalarında, açıklanamayan infertilitede ve endometriozis ilişkili infertilitede ideal bir araç olarak destekliyor ve öneriyoruz“ diye eklediler.
Kaynak: endonews.com
Çeviren: Dr. Hümeyra ÖZKAYA
Klinik çalışma endometriozis ilişkili ağrıda hormonal olmayan iki kimyasal kombinasyonun faydalı olduğunu bulmuştur
ÖZET
Loi ve meslektaşları İtalya Cagliari Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda klinik prospektif bir çalışma yürüttüler ve International Journal of Woman’s Health(Uluslararası Kadın Sağlığı) dergisinde yayınladılar.
Adezyon oluşumu ve / veya üreme süreci ile endometriozis etkileşimi, şiddetli kronik ağrı sonuçları ve tedavi gerektiren fonksiyonel yetersizliğe neden olabilir. Lezyonlardaki aktive mast hücreleri özellikle sinirlerin proksimalinde olan derin infiltratif endometriozis lezyonlarında doğrudan sinir yapılarına etki ederek ağrıya yol açmaktadır. Mast hücrelerinden salınan büyüme faktörleri ve sitokinler, çoğalmayı ve damarlanmayı indükleyerek ektopik endometrium dokusunun büyümesini ve yayılmasını destekliyor gibi görünmektedir.
Mevcut tedavi yöntemleri semptomları palyatif, non invaziv yöntemlerle çözmeyi hedeflemektedir. Palmitoiletanolamid(PEA), bağışıklık-inflamasyon gücreleri üzerinde görev alan yağ asidi etanolamid ailesindendir ve iltihabın iyileşmesinde yardımcı olur. Resveratrolün bir glikozidi olan Polydatin(PLD), iyi bilinen bir antioksidan ve antikemotaktik etkilere sahiptir. Bu bileşiklerin ko-mikronize formda kombinasyonu, bu çalışmada endometriozis ile ilişkili ağrının tedavisi için kullanılmıştır. Amaç, laparoskopik endometriozis tanısı olan semptomatik hastalarda bu tedavinin semptomları ve yaşam kalitesini iyileştirip iyileştirmediğini araştırmaktır.
Endometriozis semptomları ve gebelik istemi olan otuz kadın bu klinik çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalar yukarıda bahsedilen ultra mikronize ilaçlarla tedavi edilmiştir.
Kronik pelvik ağrı şiddeti, disparoni, dismenore, diskezi ve dizüri başlangıç olarak ve 90 güne kadar zaman aralıklarında kaydedilmiştir. İstatistiksel analizler klinik çalışma sonlanana dek tüm ağrı semptomlarının gerilemiş olduğunu göstermektedir. Görsel analog skor(VAS), kronik pelvik ağrının ortalama skoru da anlamlı şekilde azalmıştır. Kendi kendine uygulanan anketlerden elde edilen ortalama değerler, daha iyi bir yaşam kalitesi ve psikolojik duruma doğru olumlu bir eğilim ortaya koymuştur. Bu değişkenlerin genel olarak iyileşmesine ek olarak tedavi sonunda analjezik ketoprofen kullanımında da anlamlı bir düşüş gözlenmiştir.
Bu çalışma göstermiştir ki, semptomatik endometriozis hastalarında um-PEA ve takiben m-PEA/PLD tedavileri ağrı semptomunun yoğunluğunda anlamlı bir azalma sağlamış, yaşam kalitesi ve psikolojik iyi olma hali üzerinde de olumlu etki etmiştir. Önceki klinik çalışmalar göstermiştir ki, hem m-PEA hem de um-PEA, mesane ağrı sendromu, adölesanda mensturel ağrı, ve özellikle endometriozis gibi çeşitli kronik pelvik ağrı durumlarında azalma sağlamıştır.
Bu ko-mikronize formdaki bileşişlerin kombinasyonu endometriozis ilişliki ağrı tedavisinde faydalı görünmektedir, fakat az sayıda kayıtlı gönüllü olması bu çalışmayı ileride yapılacak plasebo-kontrollü, çift kör klinik çalışmalarla onaylanmaya açık hale getirmektedir.
Kadınlar ameliyat öncesi uygun bir şekilde tanı alabilir ve cerrahlar tek, iyi planlanmış bir operasyon için daha iyi hazırlanabilir.
ANAHTAR NOKTALAR
ÖNEMLİ BAŞLIKLAR:
• Derin infiltraif endometriozis tanısı rutin pelvik ultrason sıraında konulabilmektedir.
ÖNEMİ:
• Video yazısında belirtildiği gibi rutin pelvik ultrason değerlendirmesi endometriotik nodüllerin tespiti amaçlı uterus ve overler dışına genişletilebilir ve hastalar cerrahi öncesi derin infiltratif endomeirozis tanısı alabilmektedir.
BURADA YAPILAN NEDİR?
• Avustralya’lı doktorların anlatımını yaptığı videoda endometriozis tanısı için dinamik ultrasonografik yaklaşım anlatılmıştır.
SONUÇLAR:
• Videoda rutin pelvik ultrasonografinin uterus ve overlerin dışına nasıl genişletilebileceği, ön ve arka pelvik kompartmanların nasıl değerlendirilebileceği anlatılmıştır.
SINIRLAMALAR:
• Yaklaşım ileri düzey beceri gerektirmektedir.
ÖZET
Avustralya’lı doktorlara göre rutin pelvik ulrasonografide utrus ve overlerin dışına çıkılarak ön ve arka pelvik kompartmanlar değerlendirilmelidir.
Yazarlar bu şekilde yapılmış bir muayene ile derin infiltratif endometriozis nodülleri araştırılarak kadınların cerrahi öncesi tanı almasının sağlanabİldiğini ve bu şekilde iyi hazırlanmış bir cerrahi ekibin hastalyı tek seanslık bir cerrahi ile tedavi edilebildiğini belirtmişlerdir.
Endometriozis değerlendirmesinin rutin pelvik ultrason ile yapılabileceğini göstermek için City Imaging Ultrasound for Women Melbourne Avustralya’dan Drs. Spohie Piessens ve Andrew Edwards Journal of Minimal Invasive Gynecology derigininde, anlatımını kendilerinin yaptıkları bir video yayınlamışlardır. Videoda 4 basamaklı dinamik ultrason yaklaşımı gösterilmiştir.
Normal koşullarda endometriozis laparoskopik cerrahi ile tanı alan bir hastalıktır. Cerrahi sırasında aynı zamanda nodüller çıkarılmaktadır. Fakat bu cerrahi ekibin yeterince hazır olmaması ve hastayı opere edene dek ne ile karşılaşabileceklerini bilmedikleri anlamına gelmektedir. Derininfirltatif endometirozis odaklarının çıkarılması oldukça zor bir işlemdir ve Drr. Piessens ve Edwards’a göre ” doğru tanı almaması durumunda tamamı ile yapılamamaktadır”.
Endometriozis tanısı koymanın bir diğer yolu ise üreme organlarının değerlendirilmesi amaçlı yapılan, ultrason probunun vaginaya yerleştirilmesi ile uygulanan transvaginal ultrasonografidir. By yöndem normalde ara kanamaları veya pelvik ağrısı olan kadınları değerlendirmek için uygulanan bir yöntemdir.
Çalışmanın yazarlarına göre rutin pelvik ultrasonografide endometriozise yönelik değerlendirme yapılır ise derin infiltratif endometriozis tanısı erkenden konulabilmektedir ve bu hastalara yapılan cerrahi girişim hasta yönetiminin daha iyi yapılabilmesini sağlamaktadır.
Endometriozis için erken yaşam faktörlerine ilişkin epidemiyolojik kanıtların sistematik bir derlemesi
Özet
Endometriozis üreme çağındaki kadınların yaklaşık % 10’unu etkiler. Önemli etkisine rağmen, endometriozis etiyolojisi hala belirsizdir.
Ergenlerde yapılan 15 çalışmanın yakın tarihli bir sistematik incelemesi, laparoskopik araştırma yapılan kızların% 65’ine endometriozis tanısı konduğunu ortaya koymuştur. Genç kadınlar arasında yüksek endometriozis prevalansı, hastalığın başlangıcının beklenenden daha erken olabileceğini düşündürmektedir. Anne karnındaki maruziyetler de dahil olmak üzere erken yaşamda potansiyel faktörlere odaklanan araştırmalar, endometriozis etiyolojisi hakkında fikir verebilir.
Birkaç bireysel çalışma da çocukluk gelişimi ve daha sonra teşhis edilen endometriozis ile ilişkili erken yaşam faktörlerini araştırmıştır. Bu faktörler arasında erken doğum, düşük veya yüksek doğum ağırlığı, öncelikle bebeklerin beslenme tipi ve çocukluktaki vücut ağırlığı, ayrıca in utero sigara ve sentetik bir östrojen formu olan dietilstilbestrol maruziyeti bulunur. Bununla birlikte, bu bulgular oldukça karışıktır, bu nedenle sistemik bir değerlendirme gereklidir.
Burada, Avusturalya’dan Dr. Mishra’nın grubu, sonradan konulan endometriozis tanısı ile ilişkili erken yaşam faktörleri hakkındaki epidemiyolojik kanıtların sistematik bir incelemesini sunmaktadır. Bu makale yakın zamanda “Human Reproduction Update” dergisinde yayınlandı.
Kriterlere dayanarak, bu sistemik analiz için toplam 11 çalışma seçildi; beş makale vaka-kontrol çalışmasıydı. Bunlardan ikisi kesitsel, dördü kohort çalışmalara sahipti. İnceleme, 10 Haziran 2018 tarihine kadar İngilizce olarak yayınlanan ve endometriozis teşhisi konulan çalışmalardan elde edilen orijinal verilerin olduğu makaleleri içermektedir.
Altı çalışma doğum ağırlığı ile sonrada konulan endometriozis tanısı arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. Bunlar arasında, üç çalışma düşük doğum ağırlığının daha sonraki yaşamda endometriozis tanısı alma oranını artırma eğilimi olduğunu gösteren kanıtlar sunmaktadır. Özellikle, düşük doğum ağırlığı (2.5 kg’dan az) endometriozis tanısı olasılığının 3 kat artmasıyla ilişkili bulunmuştur. İlginç bir şekilde, yüksek doğum ağırlığı ile endometriozis tanısı arasında bir ilişki olduğuna dair kanıt yoktur.
Bazı çalışmalar anne karnında sigara maruziyeti ile endometriozis tanısı arasında mütevazı bir ilişki olduğunu belirtmesine rağmen, bu ilişki diğer çalışmalarda doğrulanmamıştır. Sentetik bir östrojen olan dietilstilbestrol ile endometriozis tanısı arasındaki ilişki umut verici bir korelasyon göstermiştir, ancak yine de daha fazla çalışma gerekmektedir. Bu derlemede tutarsız sonuçlar nedeniyle preterm doğumla ilgili kanıtlar yoktur. Ayrıca, hamilelik sırasında annenin sigara içimine maruz kalma ilişkisi çok karışık olduğu için, analiz için daha ayrıntılı çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu çalışmada bebeklerde beslenme, kimyasal maruziyeti ve erken doğum hakkında sınırlı kanıt mevcuttur.
Sonuç olarak, Dr. Mishra grubu bu derlemede düşük doğum ağırlığının endometriozis tanısı için bir risk faktörü olduğunu ileri sürmektedir. Bununla birlikte, vaka kontrol çalışmalarının örneklem büyüklüğü ve tutarlı ölçüm yöntemleri ile iyi tasarlanmış çalışmalar artırılarak ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
İnflamasyonun endometriozis patogenezinde rolü ve seks hormonlarının inflamatuar yanıttaki etkisi
ANAHTAR NOKTALAR
Öne Çıkan Noktalar:
Dr. García-Gómez Grubu tarafından “Endometriozis patogenezinde inflamasyon ve inflamazom rolündeki güncel algı”
Arkaplan:
Endometriozis, sıklıkla kronik ve siklik pelvik ağrıya neden olan ve sıklıkla inflamatuar bir hastalık olarak kabul edilen östrojene bağlı ve çok yönlü bir jinekolojik durumdur.
Çoğu durumda ağrı, sinir lifleri üzerindeki endometriyal hücrelerin ve pro-inflamatuar mediatörlerin istilası sonucu oluşmaktadır.
Bu hastalık için gerçek bir tedavi yoktur ve endometriozisi anlamaya dayanan yeni tedavilerin geliştirilmesi son derece önemlidir.
Anahtar noktalar:
Endometriozisteki hormonal dengesizlik temel olarak anjiyogenez, metabolizma ve inflamasyon gibi çoklu hücresel fonksiyonlarda değişime neden olur.
Nükleer reseptörlerin aktivitesi endometrioziste de değişmiştir.
Endometriozisteki farklı transkriptomik değişiklikler, değişmiş gen ekspresyonunun inflamatuar yolları etkilediği bulunmuştur.
İnflamazomlar, piropitozisi (inflamatuar bir hücre ölümü formu) ve inflamasyonda anahtar bir enzim olan Kaspaz 1’in aktivasyonunu kontrol eden karmaşık moleküler yapılardır.
İnflamazom bileşeninin, NLRP3, endometrioziste kritik yolları aktive eden östrojen reseptörü ile etkileşimi bulunmuştur.
İnflamasyonu inhibe etmek için çeşitli potansiyel ilaçlar ve alternatif tedaviler olabilir:
Crocin, bazı çiçeklerde ve safranda bulunan bitkisel bir bileşiktir ve anti-inflamatuar ve anti-proliferatif özelliklere sahip.
Nobiletin, NF-kB aktivasyonunu inhibe etme kapasitesine sahip narenciye kabuğundan izole edilmiş bir flavonoid.
Statinler ailesine ait olan Simvastatin, bir babun endometriozis modelinde de etkisi gösterildi.
Endometriozisli kadınlarda terapötik ajanların etkinliğini belirlemek için daha fazla çalışma yapmak hala gereklidir.
Endometriozisin patogenezini aydınlatmak için daha fazla in vivo ve klinik çalışmalar gereklidir.
ÖZET
Endometriozis östrojene bağımlı ve çok yönlü bir jinekolojik hastalıktır. Ne yazık ki, bu hastalık sıklıkla kronik ve siklik pelvik ağrıya neden olur. Birkaç tedavi mevcut olsa da bu hastalık için gerçek bir tedavi yoktur. Bu nedenle, endometriozisi anlamak üzerine kurulu yeni tedavilerin gelişimi son derece önemlidir.
Endometriozis sıklıkla inflamatuar bir hastalık olarak kabul edilir. Çoğu durumda ağrı, endometriyal hücrelerin ve sinir lifleri üzerindeki pro-inflamatuar mediatörlerin istilasına bağlıdır. Bu nedenle, Meksika’dan Dr. García-Gómez grubu, endometriozis patogenezinde inflamasyon ve inflamazom rolünü özetledi. Bu makale yakın zamanda “Frontiers in Endocrinology” dergisinde yayınlandı.
Endometriozisteki hormonal dengesizlik esas olarak anjiyogenez, metabolizma ve inflamasyon gibi çoklu hücresel fonksiyonların değişmesine neden olur. Enzimatik ve hormonal değişikliklerin yanı sıra, nükleer reseptörlerin aktivitesi de endometrioziste değişmiş durumdadır. Ayrıca, endometriozisteki farklı transkriptomik değişiklikler, değişmiş gen ekspresyonunun inflamatuar yolları etkilediği bulunuldu.
İnflamazomlar, piropitozisi (inflamatuar bir hücre ölümü formu) ve inflamasyon için anahtar bir enzim olan Kaspaz 1’in aktivasyonunu kontrol eden karmaşık moleküler yapılardır. İnflamatuar hastalıkların gelişmesinde inflamazom değişiklikleri yer alır. İnsan endometriyumunda NLRP3 ve ASC proteinleri de dahil olmak üzere inflamazom bileşenleri ekspresyonu olduğu gösterilmiştir. NLRP3’ün östrojen reseptörü ile etkileşime girdiği bulunmuştur. Bu etkileşim endometrial hücre sağkalımı, adhezyon ve proliferasyon ve epitel-mezenkimal geçiş yolu gibi endometriozisteki kritik yolları aktive eder.
İnflamasyonu inhibe eden çok sayıda çeşitli potansiyel ilaçlar ve alternatif tedaviler vardır. Crocin, bazı çiçeklerde ve safranda bulunan bitkisel bir bileşiktir ve anti-inflamatuar ve anti-proliferatif özelliklere sahiptir. Nobiletin, NF-kB aktivasyonunu inhibe etme kapasitesine sahip narenciye kabuğundan izole edilmiş bir flavonoiddir. Statinler ailesine ait olan Simvastatin, aynı zamanda bir babun endometriozis modelinde etkisini göstermiştir
Tüm bunlarla birlikte, endometriozisli kadınlarda terapötik ajanların etkinliğini belirlemek için daha fazla çalışma yapmak gerekmektedir. Özellikle, endometriozisin patogenezini aydınlatmak için in vivo ve klinik çalışmalar gerekliliğini sürdürmektedir.
Araştırma Kaynağı: https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32063886
ANAHTAR NOKTALAR
MAKALENİN ÖNEMİ
Hastalara DİE’nin değerlendirilmesi ve tanısı için noninvaziv görüntüleme seçenekleri sunabilmek, endometriozis tedavisinde ve etkili cerrahi planlamasında çok önemlidir.
VURGULAR
Transvajinal ultrasonografi, endometriozisin çeşitli pelvik organları tutulumunun teşhisinde değişen duyarlılık, özgüllük ve doğruluğa sahiptir.
Bu makale DİE tanısında transvajinal ultrasonografinin yararlılığının değerlendirildiği güncellenmiş bir derlemedir.
SONUÇLAR
Yapılan 4 çalışmada , TVUS’un DİE tanısı için duyarlılığı ve özgüllüğü değerlendirilmiş sırasıyla duyarlılığı % 78.5-85.3 , özgüllüğü % 46.1- 92.5 arasında değişirken, yedi çalışmada tanı koymadaki doğruluğu % 75.7 – 97 olarak saptanmıştır.
TVUS’un DİE tutulumunun tanısında mesane, uterosakral bağlar, yumurtalıklar, douglas poşu ve rektosigmoid kolon dahil olmak üzere çeşitli pelvik organlarda değişen oranlarda doğru tanı koyduğu görülmüştür.
ÇALIŞMANIN LİMİTASYONLARI
Mesanenin DİE tutulumu ilgili sonuçlarında, bazı makaleler mesane tutulumunu diğer ön kompartman organları arasında gruplandırmış ve ultrasonografi ile tanı koyma sırasında mesanenin dolu olup olmadığı belirtilmemiştir.
ÖZET
Transvajinal ultrason (TVUS) yumurtalık torsiyonu, ektopik gebelik ve uterus leiomyomları gibi birçok jinekolojik hastalıkların teşhisi için yeri doldurulamaz bir görüntüleme aracıdır. TVUS, sadece rahim ve yumurtalıklarda değil aynı zamanda derin pelvik yapılarda da endometriozis varlığını değerlendirebileceğinden endometriozis tanısında giderek daha fazla kullanılmaktadır. TVUS’un artan kullanımı nedeniyle, DİE tanısında Emar (MRG) gibi diğer görüntüleme yöntemleri kadar doğru tanı koyup koymadığının şüphesi devam etmektedir. Bu makale, TVUS’un DIE’ye olan hastalarda tanı koyma doğruluğunu belirlemeyi ve poliklinik hastalarında operatörün değerlendirmede güvenini ölçmeyi amaçlamaktadır.
4 çevrimiçi veritabanından Ocak 2000 ve Kasım 2019 tarihleri arasında yapılan çalışmalar taranmış , (1) makalelerde TVUS (veya 3 boyutlu [3D] TVUS, sono-vajinografi [SVG], rektal sonografi[RWC] veya salin kontrast TVUS varyasyonu dahil edilmiş ,(2) operasyon ile tanı konulanlar (histolojik inceleme ile veya histolojik inceleme olmadan); (3 yumurtalıklar, periton, barsak, mesane, uterosakral ligamentler (USL’ler), vajinal duvarlar, rektovajinal septum veya Douglas (POD) poşundaki endometriozis odakları değerlendirilmiş; ve (4) yalnızca orijinal araştırma makaleleri incelenmiştir. (vaka çalışmaları, sistematik derlemeler veya meta analizler değerlendirlimeye alınmadı.) Dışlama kriterlerinden sonra toplamda 35 çalışma derlemeye alınmıştır.
Dört makalede, TVUS’un DİE tanısı için duyarlılığı sırasıyla% 78.5 ila % 85.3 ve özgüllüğü% 46.1 ila % 92.5 arasında değişirken, yedi çalışmada doğru tanı koyma oranı % 75.7 ila% 97 arasında değişmektedir. Çalışmalarda mesane, uterosakral ligamentler, yumurtalıklar, douglas poşu ve rektosigmoid kolon dahil olmak üzere spesifik alanlarda DİE tutulumu için TVUS’un faydasını değerlendirilmiş, TVUS’un endometriozisin mesane tutulumu tanısındaki duyarlılığının çok değişken olduğu saptanmıştır. (bazı çalışmalar% 20 ile% 100 arasında değişmektedir) Ancak, bu çalışmaların çoğunda vaka sayısı, mesane endometriyozu tanısı koymada küçük bir örneklem içermektedir. Uterosakral ligament tutulumu tanısı için sekiz çalışma değerlendirmeye alınmış, çalışmaların duyarlılığı % 70’in altında ve özgüllüğü % 80’den fazla olduğunu bildirilmiştir. TVUS’un endometriozisin yumurtalık tutulumu (özellikle endometriomalar) duyarlılığı 80’den fazla, özgüllüğü % 90’dan fazla olarak saptanmıştır .Douglas poşu (POD) endometriozis tutulumunun tespiti TVUS ile , duyarlılık % 72-99 ve özgüllük % 90-100 bulunmuştur. Transvajinal ultrasonografi ile görülen rektal yapışıklıkları değerlendirmede ‘kayma işareti’ duyarlılığı % 31-89 arasında değişmektedir. Rektosigmoid tutulumun tespiti için, TVUS’un bazı çalışmalarda yüksek özgüllüğe (>% 90) sahip olduğu görülmüştür, ancak çoğu çalışmada vaka sayıları kısıtlıdır. Dikkat çekici bir şekilde, TVUS yapılmadan önce yapılan barsak hazırlığının tanı koyma duyarlılık, özgüllük veya doğruluğunda anlamlı bir iyileştirme olmadığı çalışmalarda saptanmıştır.
Sonuç olarak, TVUS DİE olduğundan şüphelenilen hastaların ilk değerlendirmesi için önemli bir araç olmaya devam etmektedir. Endometriotik lezyonların yerine bağlı olarak, pelvik organ tutulumunu dışlama yeteneği MRG gibi ek görüntüleme gerektirebilir.
ÇALIŞMANIN ÖNEMİ
Endometriozisin etyopatolojik mekanizmaları, ilişkileri ve risk faktörleri hala önemli bir araştırma önceliği olmaya devam etmektedir.
VURGULAR
Bir risk faktörü olarak deri altı dokusu altında yağlanmanın artması ve endometriozis tipleri ve evresi arasındaki ilişki bilinenden daha karmaşık görünmektedir.
YÖNTEM
Önceden endometriozis tanısı olmayan kadınlarda Utah ve çevresindeki 14 klinikte yapılan kesitsel bir çalışmada vücut yağ yüzdesi artışının endometriozis hastalığı oluşumu ile ters etkisi değerlendirilmiştir.
ANAHTAR NOKTALAR
Bu çalışma, kadınların vücut yağ yüzdesi ile endometriozisin tipi ve şiddeti arasındaki ilişkiye odaklanan çalışmalara öncülük yapmaktadır.
Endometriozisi olan kadınlar olmayanlarla kıyaslandığında, en düşük vücut antropometrik ölçümlerine ve vücut yağ yüzdesi kompozisyonuna sahiplerdir.
Evre 2 ve 3 endometriozis tanısı alan kadınlar, Evre 1 ve 4 endometriozis tanısı alan kadınlara kıyasla daha yüksek antropometrik / vücut yağ yüzdesi göstergelerine sahiptir.
Yüzeysel endometriozis tanısı alan kadınlar vücut yağ yüzdesi açısından en yüksek göstergelere sahipken, endometrioması ve derin infiltre endometriozisi olan kadınlar ise en düşük yağ yüzdesi ve antropometrik ölçümlere sahiptir.
ÇALIŞMANIN GÜÇLÜ YÖNLERİ VE SINIRLAMALARI
Çalışma da vücut yağ yüzdesinin değerlendirilmesi sadece beden kitle indeksi (BKİ) ile ölçülmekle kalmayıp, antropometrik olarak kullanılan 19 farklı ölçümle değerlendirilmesi çalışmanın önemli bir güçlü yönüdür.
Limitasyonları ise dünyanın belirli yerlerinden gelen vakalar ile çalışmanın yapılmış olması sonuçların tüm topluma genellenmesini sınırlar ayrıca istatistiksel olarak güven aralıklarının üst üste binmesi çalışmanın değerlendirilmesinde yetersiz istatistiksel güç analizine yol açabilir.
Yazarlar endometriozis evrelemesinde ve tiplendirilmesinde hatalı sınıflandırma yanlılığı olabileceğini düşünmektedir.
ÖZET
Utah Üniversitesi, Aile Sağlığı ve Koruyucu Tıp Bölümü’nden Dr. Jiyoung, vücut yağ yüzdesinin artışı ve endometriozis arasında ters bir ilişki olup olmadığını değerlendirmek için prospektif kesitsel bir çalışma planladı. Çalışmanın sonuçları “Minimal İnvaziv Jinekoloji Dergisi” nde yayınlandı.
Vücut yağ yüzdesi artışının endometriozis hastalığının başlaması için bir risk faktörü olup olmadığını ortaya çıkarmak adına, Salt Lake City, Utah ve San Francisco California’daki 14 klinik merkezine başvuran toplam 495 kadın ENDO çalışma ameliyat kohort grubuna (Endometriosis, Natural History, Diagnosis, and Outcomes) dahil edildi. Çalışma dışı bırakılan hastalar sonrasında, 473 hasta çalışmaya alındı, bu hastaların sadece 190 tanesi endometriozis tanısı almıştı.
Tüm hastalara laparoskopik cerrahi öncesi antropometrik ölçümler, vücut kompozisyonu ve vücut yağ dağılım oranları hesaplamaları yapıldı. Laparoskopik cerrahi sonrasında endometriozis tanısı konulan hastalar da, operatörler tarafından ASRM evreleme sınıflandırmasına dayanan bir hastalık evreleme formu doldurdu. Endometriozis tanısı konulan kadınlar arasında semptomların dağılımına bakıldığında %63 pelvik ağrı, % 14’ünde pelvik kitle,%11’inde adet düzensizlikleri, %5 ‘inde şüpheli miyom öyküsü, % 4 tüp ligasyonu öyküsü ve % 3’ünde infertilite saptandı.
Veriler yaş, ırk ve gebelik öyküsüne göre düzenlendikten sonra, vücut yağ yüzdesi ölçümleri ile endometriozis evresi veya tipi arasında herhangi bir fark bulunmamıştır.
Ancak aşağıdaki özellikler belirgindi;
Endometriozisli hastalar, endometriozisi olmayanlarla kıyaslandığında en düşük antropometrik skorlara sahiptir.
Evre I veya IV endometriozisi olan kadınlar, tüm endometriozis evrelerindeki hastalar ile kıyaslandığında en düşük antropometrik skorlara sahiptir.
Çeşitli popülasyonlar arasında, endometriozis teşhisi öncesinde ve ideal olarak hastalık gelişiminden önce, çeşitli vücut yağ yüzdesi ölçümlerini içeren ileri çalışmalar, hastalığın patogenezi ve ilişkilerini anlamak , sistemik tutulumu gösterebilecek ve potansiyel olarak önleyici stratejileri belirlenebilmesi daha iyi anlamak için gereklidir.